Dün gibi küçük bir bakkaldan aldığımız gofreti paylaştığımız günler. Daha dün gibi leblebi tozunu içimize çekerken boğazımıza kaçan tanelere öksürdüğümüz ve sanki büyük bir olay başarmışçasına katıla katıla güldüğümüz. Siyah beyaz televizyonun karşısında heyecanla beklediğimiz o çizgi filimler var ya izlerken ayrı heyecan beklerken ayrı heyecan. Keşke annem ‘yeter artık hadi birazda ders çalışın deyip kapatmasa televizyonu, zaten reklamlarda vardı çok da bir şey izleyemedik diyerek hayıflanmak ‘ aklıma geldikçe gülerim. Ne lezzetliydi o günler. Hiç unutmam yaşadığım yerde yaz mevsiminde başıboş salınırdı merkepler. Traktörlerin çıkışı ile pek de rağbet görmez olmuşlardı. Tabi ya kim ne yapsın çoban eşeğini. Ama bizim için farklı bedavadan taşıttı onlar. Birazcık bir yerlerden bulunan arpa ve buğday, leğen gibi bir kaba da su onu da koy yanına güzelce arkadaşın karnını doyur.
Sonrasında al yanına arkadaşını tut gök çeşmenin yolunu çağla mevsimidir. Gök çeşme dediğimiz bir mesire alanı etrafı bol bol badem ağaçları ile çevrili doğa yeşil her taraf bir harika. Hacı baba dağının eteklerinde bir yer gök çeşme doğa ile iç içe kuş sesleri, ağustos böcekleri seslerinde eşsiz manzara bir de altımızda küheylan var ki sorma keyfimizi. Sabah çıkmışız evden akşama kadar vakit var. Yeter ki akşam ezanı okunmadan kışlamızda olalım. Geç kalırsan zılgıtı yemekte var. Annemizde, babamızda çok merak etmezdi bizleri ya çok güvenli idi ortam yada kendi çocukluklarında da böyleydi. Belki kendi ayaklarımızda durmamız için oryantasyon eğitimi yaptırıyorlardı bizlere. Belki de bize söylemiyorlardı ama takip ediyorlardı bizi her ikisi de.
Şimdi kendi çocuklarımıza bakıyoruz onların gözlerinde kendi yaşadığımız çocukluktan eser yok belki ama görebiliyoruz zamansal farklılık da olsa mekânsal farklılıkta olsa aynı heyecan. Bilgisayarın karşısında oyun içindeki görevini tamamladığında öyle bir heyecan öyle bir heyecan ki bizim küçükken belli belirsiz görüntü veren tüp televizyonun karşısında izlediğimiz çizgi filmlerden aldığımız lezzeti almakta. Sıkıysa bozulsun o klavye, sıkıysa bir hat kopsun kızgınlıkta aynı sanki düzgünce yoluna gitmeyen küheylana bizim kızdığımız gibi kızmalar.
Bizim çocukluğumuzda bize farklı heyecanlar veren televizyon şimdi ki çocuklara bilgisayar oldu. Aslında insan aynı insan her zaman farklı aksiyonlar lezzet veriyor kendi içinde. Bizler küçükken bize farklı heyecan yaşatan o televizyon bilmediğimiz farklı ülkeleri bize yansıtıyordu. Bilmediğimiz hayvanlar timsahlar, aslanlar, zürafaları görmek ayrı bir heyecandı. Bilinmeyenleri ve görülmeyenleri bizlere anlatıyordu televizyon sanki ayaklı bir dede korkuttu.
Bilgisayar da şimdiki çocuklara öyle pc oyunları çocuklara stratejik davranabilme, kritik anlarda karar verebilme v.b kararları anında alabilme yollarını aksiyon içerisinde alıştırarak öğretmek. İşin zevkine de tam burada çıkıyor işte sahne görüntüleri ses efektleri çocuğu farklı duygulara sürüklüyor ve çocukta bu ortamdan haliyle zevk almakta.
E bizim zamanımızda televizyon şimdi bilgisayar yani der gibisiniz. Yani si şu aslında biz yaşayarak rüzgârı, güneşi, düştüğümüzde ki acıyı hissederek büyüdük. Badem kırarken elimize yanlışlıkla vurduğumuz taşın tecrübesinden istifade ederek büyüdük.
Dijital çağın elbette yararı da var zararı da, ne eskisi gibi olmalıyız nede dijital yaşama kapılmalıyız. Ama gerçek yaşamdan kopmadan işlerimizi kolaylaştıracak bir unsur olarak görülmeli. Evet oyunda oynanmalı ama gerçek yaşam dan kopmadan..